İMAM BAYILDI


Bu ismin nereden geldiğini biliyor musunuz?
Çok eskiden zeytinyağı, yağcılardan 'binlik' denilen şişelerle alınırmış. 
Gerçi biraz ben de yetiştim o günlere. 
Günlerden bir gün imam yağ şişesini doldurtup evine getirmiş. Karısı imambayıldı yapmış, tabii o gün bu yemeğin adının ne olduğunu bilmiyoruz. Akşam olunca imam yemeği çok beğenmiş, karısının marifetini övdükçe övmüş.
Ertesi sabah sokağa çıkarken karısı boş yağ şişesini imama uzatmış.
İmam şaşırmış, 'Hatun daha dün aldım' demiş. 
Karısı 'Akşam yediğimiz yemekte bitti' demiş. 
İmam şaşkınlıktan bayılmış. 
Karısı 'Yetişin dostlar, imam bayıldı' diye feryat edince, o günden sonra yemeğin ismi İmam Bayıldı olarak dillere ve mutfağımıza yerleşmiş. 

Bu hikayeden ne anlıyoruz? Demek ki imam bayıldı bol yağlı olunca güzel oluyormuş. 
Siz, yine de benim verdiğim ölçülerden şaşmayın bence.

Malzemeler
* 6 tane orta boy pala patlıcan (ince olmasın)
* 5 tane cips gibi doğranmış kuru soğan
* 18-20 diş sarımsak
* ½ demet kıyılmış maydanoz 
* 3 tane iri domates
* 1,5 tatlı kaşığı toz şeker
* ½ tatlı kaşığı tuz
* 1 kahve fincanı zeytinyağı
* Patlıcanları kızartmak için bol çiçek yağ veya zeytinyağı

Patlıcanları ayıklayıp kızartın, fırın kabına sıralayın. (Karnıyarık tarifindeki patlıcan ayıklamasına ve kızartma şekline bakın)
Kapaklı bir tavaya z.yağı koyun, soğanları ince halkalar halinde doğrayın (Bu doğrama şekline piyazlık denir), yağı biraz kızdırıp soğanları içine atın. Ayıklanmış sarımsakları, tuzu ilave edin kapağını kapatıp yumuşamalarını bekleyin. Domateslerin 2 tanesini ezmeden ama minik doğrayıp tencereye ekleyin, kapağı kapalı olarak 2-3 dak.pişirin. 
Hazırladığınız bu içi aynı karnıyarık doldurur gibi doldurun. Her patlıcanın içine 3 tane sarımsak girmesine dikkat edin. 
Kalan 1 domatesinizi 6 eşit halka şeklinde kesin, üstlerine oturtun. Yarım su bardağı ılık suyu kenarından verin, fırınınızı 170-180 dereceye ayarlayıp, 20-25 dak.pişirin. 
Soğuduktan sonra spaluta ile servis tabağına alın, üstlerini kıyılmış maydanozla renklendirin. 



PATLICAN EZME SALATA


Malzemeler
* 1 kg. tombullarından kemer patlıcan
* 1/2 limon suyu
* 1 çay kaşığı tuz
* 2 yemek kaşığı yoğurt (koyu yerinden)
* 1 çay bardağı zeytinyağı
* 2 diş dövülmüş sarımsak


Közlenmiş patlıcanları süzgece koyup suyunu iyice süzün, karıştırma kabına alın, üzerine tuz, yarım limon suyu, zeytinyağ ve sarımsağı ilave edin. El mikserinizi düşük devirde çalıştırıp ezin, yoğurdu içine alıp kaşıkla iyice karıştırın. Servis tabağına aldığınız patlıcan ezmesini, tabağınıza göre yayın, üzerini az maydanoz yaprağı ve çekirdekleri alınmış siyah zeytinle süsleyin. 

Patlıcanın renginin açık krem rengi olması sizin başarınızı gösterir.



SÜZME YOĞURTLU SEMİZOTU SALATASI


Malzemeler
* 500 gr. süzme yoğurt
* 500 gr. semiz otu yaprağı
* 2-3 diş kıyılmış sarımsak
* 1/2 tatlı kaşığı tuz
* 1/2 çay kaşığı karabiber
* 2 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
* 3-4 tane minik doğranmış kornişon salatalık veya kapari
* 1/2 demet dereotu
* 1/2 demet maydanoz
* 4-5 tane minik domates.

Süzme yoğurt, sarımsak, tuz, karabiber ve zeytinyağı çırparak, iyice karıştırın.

Ayıklayıp suyunu süzdüğünüz semizotu yapraklarını ve ince kıyılmış dereotu ile maydanozları, kornişon parçalarını, katlama usulü ile yoğurda karıştırın. Servis tabağına yerleştirin ve minik domatesleri iki parçaya ayırıp kenarına dizin. 



ATATÜRK'ÜN YEDİĞİ VE SEVDİĞİ YEMEKLER

Atatürk'ü biraz daha yakından tanımak için çok uygun olan bu günde, Prof. Dr. Mahmut Tezcan tarafından yazılmış, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığının yayınladığı bir e-kitaptan aldığımız yazıyı paylaşıyoruz.

Atatürk'ün Beslenme Alışkanlığı (Yediği Ve Sevdiği Yemekler)

O'nun yemek kültürünü iki açıdan ele almak olanaklıdır.

I. O'nun Sofrası.
II. Yediği ve sevdiği yemekler.

I. Atatürk'ün Sofrası

Tarihin ilk çağlarından bu yana devlet başkanlarının çeşitli mesleklerden kişilerle sofrada oturup tartışma geleneği yarattığını biliriz. Eski Yunan'da ünlü filozof Eflatun, öğrencileriyle tarihe “Diyaloglar” diye geçen tartışmalarını “Akademia”da yapardı. Burası, Atina'da bir felsefe okulu durumuna getirdiği evinin bahçesi idi. Eflatun'da tıpkı hocası Sokrates gibi burada öğrencileriyle günün sorunlarını aklın ve bilimin ışığında tartışırdı. Böylece gerçeklere, iyiye, güzele, doğruya varmanın yolları aranırdı.

İşte Atatürk'ün sofrası da bu nitelikte bir sofra idi.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu bir yazısında şöyle der: “Atatürk'ün sofrasından hepimizin ruhunda ve dimağında nice derin, tatlı ve ibret verici anılar, yaşama ve insanlığa dair, nice değerli dersler kalmıştır.”

Atatürk'ün sofradaki sözleri, felsefesi, yol göstericiliği, fıkraları, vecizeleri gerçekten bir hazine idi. Bu sofrada esen hava sevgi, vefa ve arkadaşlıktı. Burada ilim, sanat, kültür, nesnel görüşler, gerçeklikler, idealler yer alırdı. Ülke sorunları, geleceği, çözüm biçimleri aranırdı. Gönül sohbet ister, kahve bahane şiirinde olduğu gibi, M.Kemal için de amaç, tartışmalardı, iyiyi doğruyu bulmaktı. Akıla yol açmaktı. Sofra ve içki ise bir araçtı. Gece yemekleri bazen müzikli oluyor, çeşitli sanatçılar konser veriyordu.

Karatahta, tebeşir, silgi ve kütüphaneden gelen kitaplar, sofranın bir parçası idi.





II. Beslenme Alışkanlıkları ve Sevdiği Yemekler

Atatürk, boğazına düşkün, çok yiyen bir insan değildi. Kendisi bir konuşmasında ziyafetlerde çok yemek yenmesini tasarrufa aykırı bulduğunu ve sağlığa zararlı olduğunu söylemiştir.

Sabah kahvaltısında; çay, kahve içiyor, fazla bir şey yemiyordu. Soğuk ayranla, bir dilim ekmek yerdi. Bazen bir kâse yoğurt yer, sonra sütlü kahve içerdi.

Öğle yemeği: Bir iki dilim ekmek yerdi. Etsiz kuru fasulye, pilav çok sevdiği yemekti. Kuru fasulyeye, “yağlı fasulye” derdi. Ayran ve limonata içiyordu. İki dilim ekmeği ayrana batırarak yiyordu. Yoğurt da ayrıca yiyordu. “Kuru fasulyeye okulda alıştım” demiştir. Kışla yemeği, askerî yemek sayılmıştır kuru fasulye. İkindi üzeri ekmeksiz bir bardak ayran içerdi.

Sofradan genellikle doymuş olarak değil, aç kalkarmış.




Akşam yemeği: Akşam yemeğinin ayrı bir önemi var. Konuklarıyla birlikte yiyordu. Devlet görevi akşam yemeklerinde devam ediyordu.

Omlet seviyormuş, özellikle gece geç saatlerde acıkınca peynirli omlet yermiş. Sahanda yumurta da severmiş. Etli taze bamya de sevdiği yemeklerden. Karnıyarık da severmiş. Onu pilav karıştırarak yermiş.

Haşlanmış kuşkonmaz da sevdiği bir yemek. Enginarı hiç yememiş. İstediği halde hiç yiyememiş. Hastayken enginar yemek istemiş. Hatay'dan ısmarlamışlar. Fakat kendisi komaya girmiş ve yiyememiş. Ara sıra fava denilen zeytinyağlı, limonlu bakla ezmesinden istediği olurdu. Tatlılarla arası pek iyi değilmiş. Ama gül reçeli severmiş. Kahveyi orta şekerli içermiş. 10-15 fincan içermiş. Her gün 40-50 sigara içermiş. Meyvelerden kavun seviyormuş. Kavrulmuş, tuzlu leblebi, fıstık da sevdiği yiyeceklerden. Soğan, sarımsak, pastırma gibi kokulu yiyecekleri sevmiyormuş. İçkilerden rakı ve bira içiyordu. Sofrasında çeşit bol değilmiş. Köşkte hazırlanan yemekleri yiyordu. 


Sarhoşluktan hiç hoşlanmadığı söylenmektedir.





Çocukluğunda annesinin yaptığı Selanik'in ıspanaklı böreğini çok severmiş.

Seyahatlerinde gittiği yerlerde kendisine ikram edilen yörenin yemeklerini zevkle yermiş. Ama bunlar O'nun sürekli yediği yiyecekler değildi.

Kırşehir'de çorba, hindili pirinç pilavı, su böreği, karışık turşu ve meyve ikramları ile karşılaşmıştır. Kırşehir'in su böreğini çok beğenmiş.

Kaman'da sahanda yumurta, yoğurt, balbaşı, pekmez ve meyve yemiş. Kızarmış tavuk, bulgur pilavı da orada ikram edilen yemekler arasındadır. Kaman'da ikram edilen yoğurt ve pekmez karışımı bir tatlı olan balbaşı pekmez dürüm ya da sokum biçiminde yufka ekmekle yenir ki Atatürk bu yiyeceği de sevmiş.

Adana'da severek yediği yemekler şunlardı: Bamya dolması, patlıcan hünkâr beğendi, güveç, sini köftesi, domatesli pirinç pilavı, hanım göbeği tatlısı. Tarsus'ta baklava yemiş ve ayran içmiş. Ayrıca çok miktarda marul yemiş.

Siroza yakalanıp halsiz düştüğü günlerde tatlı yemesi gerektiğinde Yanya tatlısı ve irmik helvası çok hoşuna gitmişti.

Konya'da kendisine sedirler saç böreği ve Höşmerim denen kaymaklı tatlı ikram edilmiş ve Atatürk bu özel yiyeceklerden memnun kalmıştı. Özellikle belediye başkanının evinde hanımı bu yemekleri O'na ikram etmiştir.

Sonuç

Atatürk'ün yemek ve kültür konusundaki yaşamını günümüz açısından değerlendirecek olursak şu hususlara değinebiliriz:

Sofrada uzun süre oturmak geleneğini Atatürk'te görmekteyiz. Bugün çağdaş ülkelerde insanlar, sofralarda uzun zaman oturmaktadırlar. Tartışırlar, eğlenirler, iş hallederler. Atatürk de öyle yapmıştır. Sofrayı O, ülke sorunlarını çözümlemede bir araç olarak kullanmıştır.

O'da bir Türk insanı olarak geleneksel Türk yemeklerini sevmekte idi. Kuru fasulye ve pilav örneğinde olduğu gibi. Bugün hepimiz bu yemeği severiz. Askerde de çok pişirilir bu millî yemek. Bazı kimseler askerde bu yemeği çok yedikleri için askerlik dönüşünde artık yemezler. Bıkmışlardır çünkü. Demek ki Atatürk bıkmamış.

Yemekleri fazla yememekle bu günkü çağdaş anlayışı sürdürmüştür. Sağlıklı beslenmenin koşullarından olan az yemek, Atatürk'ün de beslenme politikası olmuştur. Onun sofrasında bol çeşit olmaması da bu hususu kanıtlar.

Geleneksel Türk içkisi olarak O'da rakıyı seviyor ve leblebi, kavun gibi mezeler yiyor. Bunlar da O'nun geleneksel yanlarından birisini oluşturuyor. Beslenmesinde Türk zevkinin egemen olduğunu görüyoruz. Türk mutfağının yemekleri, mezeleri, tatlıları, içecekleri ve meyveleriyle besleniyordu. Avrupa mutfağının yiyecekleriyle beslenmemiştir.

O'nun döneminde devlet görevlilerinin sofralarında et yemeği hemen hemen yoktu. Kebaplar, yağlı ağır yemekler yemiyordu. Bazen tavuk ya da hindi yeniyordu. Anadolu'da halk eti Kurban Bayramında görebiliyordu. Ülke yoksul durumda idi. Halkının et yemediğini Atatürk çok iyi biliyordu. Kendi sofrasında da bazen etli yemek oluyordu. O'nun ülkenin bu yoksul durumunu göze aldığını ve bu nedenle de et yemediği söylenebilir. Yemek sofrasında ve sevdiği yemeklerde daha çok sebze ağırlıklı yemekler dikkati çekiyor.

Yemeklerdeki gelenekselliği sürdürmesi, O'nun geleneksel Türk kültüründen kopmayışının bir kanıtıdır. Fakat O, her konuda çağdaşlaşmayı amaç edinmişti. Ama bunu yaparken çağdaşlık ve geleneksellik sentezi içinde, ulusal kimliğin korunarak çağdaşlığın gerçekleştirilmesini istemesi, O'nun çağdaş bir devlet adamı oluşunun en güzel göstergesidir.

KAPALI PİDE


Malzemeler ( 4 kişilik)

Hamuru :
* 2  su bardağı un
* ½ paket yaş maya
* 2 çorba kaşığı sıvı yağ
* 1/2 bardak ılık süt
* 1 yumurta
* 1 çay kaşığı tuz
* 1 çay kaşığı toz şeker

İçi malzemesi için:
* 1/2 kangal dilimlenmiş sucuk
* 1 tane sivri biber
* 1 tane kırmızı biber
* 10 tane küçük arpacık soğan
* Dilimlenmiş kaşar peynir
* 1 çorba kaşığı zeytinyağı

Üzeri için :
* 1 yumurta sarısı
* Beyaz susam
* Çörek otu

Tavada yağı ısıtıp, sırasıyla soğanları, tohumları çıkartılıp küçük doğranmış biber parçalarını biraz soteleyin. Sucukları da içine katıp karıştırın ama çok kızartmayın. Acı seviyorsanız pul biber ekleyin. Ilık hale gelmesi için bekletin.

Yarım bardak ılık süte, maya, tuz ve şekeri karıştırıp eritin. Unu yoğurma kabına alın, yumurtayı ve sıvı yağı üzerine koyun, parmaklarınızla biraz karıştırıp, yavaş yavaş mayalı sütü ilave edip, hamur haline getirin. Hamurunuzun kıvamı yumuşak olmalı eğer sert olduysa azar azar ılık süt ilave edip hamuru toparlayın. Altını üstünü unlayıp, 20 dakika kadar kabarmasını bekleyin. Hamuru 4 eşit bezeye ayırın, 2 tanesini eşit büyüklükte yufka haline getirin (Büyükçe yuvarlak bir tabak büyüklüğünde olmalı yufkalar.)
Pişirme kağıdı yaydığınız fırın tepsisine yan yana dizin. Üzerlerine aralıklı olarak kaşar peyniri ve hazırladığınız iç malzemeyi iki yufkanın üzerine eşit şekilde taksim edin.Yufkaların çevre kenarlarını 1,5 cm kadar boş bırakın. Diğer iki bezeden de ilk yufkaların büyüklüğünde yufkalar açın, tepsidekilerin üzerine yerleştirin ve kenarlarını kıvıra kıvıra kapatın. Üzerlerine yumurta sarısı ve beyaz susam ekip, 180 derecede ısıttığınız fırında, üstleri kızarana kadar pişirin.


Bu pideyi aynı malzemeler ve tarifle;

1- Sucuk yerine kavurma veya 1 adet ince doğranmış soğanla kavurduğunuz ve baharatlarla tatlandırdığınız 200 gr kıyma ile de yapabilirsiniz.

2-Yarım kg. ıspanak yaprağını yıkayıp kaynar suya atın süzün ve soğuk suya atın. Avuç içinizde fazla suyunu sıkın.1 tane kırmızı biberin tohumlarını çıkarıp, bıçakla tavla pulu büyüklüğünde kesin. 1 tane irice soğanı yemeklik doğrayın, 2 yemek kaşığı sıvı yağda soteleyin ve biberleri ekleyip kavurun. Ispanak yapraklarını bıçakla kıyıp ilave edin. Tavada suyunu tamamen çekene kalana kadar soteleyin. Tuz, karabiber, acı pul biber katın. Aynı yukarıdaki gibi yufkaların üzerine kaşar dilimi koyup, üzerine de soğuttuğunuz ıspanaklı harcı yerleştirin.

3- Kaşar, beyaz peynir, kıyılmış maydanoz karışımı ile de güzel olur.

Yani aynı hamurdan çok çeşitli pideler yapabilirsiniz.









SEMİZOTU YEMEĞİ


Malzemeler
* 1,5 kg. semiz otu 
* 150-200 gr. döşten çekilmiş dana kıyma
*1 tane kabuğu soyulup minin doğranmış domates
* 1 tane ince doğranmış kuru soğan
* 2 yemek kaşığı tereyağ 
* 1 çorba kaşığı zeytinyağ
* 1/2 tatlı kaşığı tuz
* 1 yemek kaşığı pirinç (sıcak suyla ıslatın)
 Yıkayıp, bir süre süzgeçte beklettiğiniz semiz otunu, ortadan ikiye bölün.

Tavada yağları ısıtıp, doğranmış soğanı pembeleşinceye kadar kavurun. Kıymayı ekleyip, topaklanmaması için kaşığın tersi ile ezerek kavurun. Kıyma suyunu çekince domatesleri ekleyip bir süre daha pişirin. Pirinci karıştırın, tuzu ilave edip birkaç defa daha çevirin. Pişirme tenceresine 1 kahve fincanı su koyup, semiz otunu yerleştirin. Harcını üzerine yayıp, pirinçler yumuşayıncaya kadar pişirin, alt üst edip ocaktan alın. 5 dakika kapağı kapalı olarak dinlendirin ve servis yapın. Sofrada yoğurt bulundurun.




PATATES OTURTMA


Malzemeler (6 KİŞİLİK)

* 8 tane orta boy patates
* 250 gr. Orta yağlı koyun kıyması
* 1 tatlı kaşığı tuz
* 1 kahve kaşığı acı pul biber
* 1 çorba kaşığı tatlı  biber salçası
* 1 çorba kaşığı tereyağ
* 2-3 kabukları soyulup dilim kesilmiş domates
* Kızartmalık yağ

Patatesleri ince soyup, 1 cm. kalınlığında halkalar kesin, tastaki soğuk suda biriktirin. (Patates nişastası bol bir besindir. Soyulduktan sonra açıkta bekletirseniz üzerinde lekeler oluşur.)
Kızartma tencerenizde yağı kızdırın, sudan çıkartıp kağıt havlu ile suyunu alın kızgın yağa atıp, biraz kızartın.

Tereyağı eritip, kıymayı suyunu çekene kadar pişirin (fazla kavurmayın), Salçayı, tuzun yarısını ve baharatları ekleyip ateşi söndürün. 


Fırına dayanıklı sofra kabınızın dibine 4 patatesi dizin, geri kalan tuzun bir kısmıyla tuzlayın, kıymadan 2-3 kaşık üzerine serpin, kalan 4 patatesi üzerine sıralayın yine tuzlayın ve kalan kıymayı eşit şekilde üzerine yayın.
Kıymanın üzerini domates dilimleri ile örtün. 1 su bardağı ılık içme suyunu kenarından verin. 200 dereceye ayarlanmış fırında, domatesler yumuşayana kadar pişirin. 



ÇALI FASULYESİ


 Malzemeler
* 1,5 kg. körpe çalı fasulyesi 
* 2 tane çok ince doğranmış soğan (veya 10 adet kabuğu soyulmuş bütün arpacık soğan)
* 1 su bardağı zeytinyağı
* 1 baş taze sarımsağın ayıklanmış dişleri
* 2+1 tane sağlam domates
* 1 er tatlı kaşığı tuz ve toz şeker
* Yarım al biber

Fasulyelerin saplarını ve iki kenarını incecik alın. Bir kez boyundan, bir defa da eninden ikiye ayırın. Yıkayıp süzgeçte bırakın.


Soğanları incecik doğrayın. 2 domatesin kabuğunu soyup, onları da küp şeklinde doğrayın. Soğan, domates, tuz ve şekeri bir kasede karıştırın. 

Ayıkladığınız taze sarımsak dişlerini, kabuğunu soyup 4 parçaya böldüğünüz 1 domatesi ve jülyen kestiğiniz al biberi ayrı bir yerde tutun. 

Düdüklü tencere kullanıyorsanız, dibine 2 çorba kaşığı içme suyu koyup, fasulyelerin yarısını tencereye dizin. Üzerine hazırladığınız soğan domates karışımının yarısını yayın ve fasulyenin kalan yarısını, onun üzerine de kalan harcı yerleştirin. Tencerenin en üstüne de 4 parçaya ayırdığınız 1 domatesi, sarımsak dişlerni ve biber parçalarını yerleştirin. Zeytinyağının tamamını üzerlerine gezdirin kapağı kapatıp, buharı çıkana kadar hızlı ateşte düdüğü kapattıktan sonra ise orta ateşte 20-25 dakika pişirin. Ocağı söndürün. Ilık hale geldikten sonra servis kabına boşaltın. 



KANDİL SİMİDİ


Malzemeler
* 150 gr.margarin
* 100 gr. tereyağı
* 1 çay bardağı çiçek yağı
* 1 çay bardağı süt
* 2 tatlı kaşığı toz şeker
* 1,5 tatlı kaşığı mahlep
* 1/2 tatlı kaşığı tuz
* 1 yumurta (akını ile sarısını ayrı kaplara ayırın)
* Susam
* Çörek otu
* 4-5 su bardağı un 
*1 paket kabartma tozu


Margarin ve tereyağı hafif ateşte kızdırmadan eritin, içine sıvı yağı, tuzu, şekeri katın, yoğurma kabına boşaltın. Sütü,mahlebi ve kabartma tozuyla birlikte elenmiş unu yavaş yavaş karıştırarak ilave edin. Hamurunuz çok sert veya çok yumuşak olmamalı elinizde de fazla yağ kalmamalı. Ceviz büyüklüğünde parçalara ayırın, yumurtanın akını küçük bir kasede çatalla çırparak köpürtün. Susamı düz bir tabağa yayın, yumurta sarısını fırça ile dağıtıp karıştırın, çörek otunu da yakınınızda bulundurun. Küçük parçalara ayırdığınız hamur parçasını iki elinizin arasında, ince çubuk haline getirin, iki ucunu üst üste getirip parmağınızla bastırıp yumurta akına batırın, sonra da susam tabağına bırakın. Fırın tepsinize pişirme kağıdı yayın, her tarafını susama buladığınız minik simitleri tepsiye yerleştirin. Bir kısmını da aynı susamlı simitler gibi hazırlayın tepsiye dizin üzerine yumurta sarısını sürün, işaret parmağınızı çörek otuna batırıp simitlerin ek yerine bastırın. 170-180 derece fırında pembeleşene kadar pişirin. Bu simitlerin hamurlarını mandalina büyüklüğünde koparıp da yapabilirsiniz, hazır satılanların büyüklüğüne benzer ama gevrek olduğu için yerken kırıklanıp dökülebilir.Tercihi size kalmış.